5 Mart 2012 Pazartesi

YATAKLI TRENLE ŞUBAT AYINDA KARS GEZİSİ

Tarih : 16 – 17 – 18 Şubat 2012

Özet :  TED Ankara Koleji 77 mezunları  ve eşleri olan 29 kişilik bir grup, yataklı trenle Kars’a gidip uçakla döndük.

En çok karşılaştığımız soru ; son 30 yılın en soğuk kışının yaşandığı yılda ve üstelikte Şubat ayının ortasında Kars’a gidilir mi?
Cevap veriyoruz  : Gidilir, hem de çok güzel olur. Hele de her biri alanında ülkenin en yetkin kişileri haline gelmiş, tevazuu içselleştirmiş, ilk gençlik yıllarını birlikte geçirmiş, ama şimdilerde 50’li yaşlara gelmiş insanlarla beraberseniz, nereye gittiğinizin çok da önemi yoktur.
Bu gezi planlandığında, Doğu Ekspresinin başlangıç noktası, İstanbul Haydarpaşa Garı idi. Ama, hızlı tren yolunun yapımı gerekçesi ile kalkış yeri Ankara olarak değiştirildi. Biz de geziye katılmak için Ankara tren garına biraz erkence gittik. Tarihi garın Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etmiş binasının restoranı ilk durağımızdı.   Atatürk’ün değişik fotoğrafları arasında birer duble rakı içmeden kalkılmazdı.
İkinci perona geçip, Doğu Ekspresi’nin en arkasına eklenmiş iki yataklı tren vagonunu gördüğümüzde, yapacağımız gezinin ne kadar riskli olduğu geldi aklıma. Meteoroloji şiddetli kış şartlarının yaşamı olumsuz yönde etkileyeceğini söyleyip dururken, biz ne yapıyorduk??
TRENDE :
Tam zamanında hareket eden trenimizdeki son iki vagon tamamen bizim grubumuza aitti. Boş olan üç kompartımanı da satın almıştık. Bu üç kompartıman yiyecek salonlarımız oldu. Yiyecek dediysem, alabildiğine abartabiliriz. Bir gecelik tren yolculuğu için getirilen yiyecekler, dört güne bile yeterdi. Zaten ertesi gün 2/3’ünü dağıtarak tüketebildik.

Bir gün öncesinden Afife beni telefonla aramış ve Nilüfer’e sürpriz yaş günü yapılacağını söylemişti. Benim görevim karımı bu hazırlıklardan uzak tutmaktan ibaretti. Bu hazırlıklar yapılırken, ilk bomba olarak, 2011 Temmuz’unda gittiğimiz Gürcistan gezisinde aldığım karabiberli-ballı votkayı açmak oldu. Tabii arkasının geldiğini söylemeliyim. Feyza’nın deyimi ile ‘’trenimiz saatte 60 km.’ye varan bir hızla karla kaplı bozkırın içinde karanlığı yararak ilerliyor. Yolumuz serhat şehri Kars’a doğru….’’
TCDD’nin kompartımanları ve tuvaletleri temiz. Kondüktörümüz güler yüzlü ve uyumlu ve Ankara garında çektirdiğimiz toplu fotoğrafı, mümkün olduğunca çok istasyonda tekrarlama isteğimizi olumu karşılıyor.
Nilüfer hiç beklemediği bir anda ortaya çıkan yaş günü pastasını şaşkınlıkla karşılıyor.
Trenimizin izleyeceği güzergah : Ankara – Kırıkkale – Kayseri – Sivas – Divriği – Erzincan – Erzurum – Sarıkamış – Kars. Yolculuk süresi 28 saat. 60’dan fazla istasyonda duruyor. Trenimizin güç kayağı, bir dizel jeneratör. Bu jeneratörün elektrikle hareket ediyoruz. Gece boyunca tipi şeklindeki kar yağışı devam ediyor, bu beni ve bazılarımızı rahatsız ediyor çünkü oluşabilecek aşırı yağış nedeni  ile trenin raydan çıkması ya da yol ortasında kalması olasılığı beni korkutuyor. Ama, ertesi gün öğreniyorum ki, trenin önünde yol alan, bir kar küreme lokomotifi yolu açıyormuş. Zaten trenimiz zaman zaman bu nedenle çok düşük hızlarla yol aldı. En son iki vagonda olmamıza rağmen ısınma konusunda en küçük bir sorun yaşamadık. Dijital olarak ayarlanabilen kompartıman sıcaklığı, mükemmel çalıştı.
Gece boyunca süren sıcak sohbetler, değişen kompartıman gruplarıyla sürdü, ve uykular gelince çocuklar gibi sallana sallana uyuduk.  Sanırım en son yatıp en erken kalkan kişi grubumuzun doğal lideri Kamil Ayrancıoğlu idi. Biz yatmak için ayrıldığımızda oturuyordu, sabah kalktığımızda da kahvaltısını çoktan bitirmiş, Uğur’la sohbet ediyordu.
Sabah kalktığımızda gördüğümüz manzara, ürpertici idi. 17 Şubat Cuma gününü Feyza şöyle anlatıyor : ‘’Tren iki tarafı karlar içinde ilerliyor, hafif bir kar yağışı var tüneller geçiliyor. Bozkır bir terk edilmişlik duygusu uyandırıyor, yerleşim yerleri çok dağınık, tren ıssız vadilerde dev bir yılan gibi kıvrılarak ilerliyor. Fırat’ı besleyen kollardan biri olan Karasu trenimize eşlik ediyor. Karla kaplı ağaçlar sis içinde’’
Trenle yolculuğun iyi yanlarından biri de, çevreyi gözlemlemek olmalı. Kuş uçmaz kervan geçmez  denilebilecek yerlerdeki köylerde insanlarımızın verdiği, var olma mücadelesini görmek, hiçte zor değil. 50 – 60 haneli bir köydeki tüm evler gibi çatısı karla kaplı İlköğretim okulunun yüksek hızda internet bağlantısı olduğunu bilmek, hem şaşkınlık hem de gurur veriyor. Bir an aklımdan bu karda kışta hastalanan insanlarımız, doğuracak kadınlarımız ne yapar sorusu geçiyor ve içime bir hüzün çöküyor. Tüm görüntüler gerçeküstü. İnanmak çok zor. Bir yanda bu düşündürücü ve etkileyici görüntüler, diğer yanda zaman zaman tipi şeklinde süren kar yağışı, çoğu aman da Feyza’nın sis dediği ama gerçekte aşırı soğuk nedeni ile savrulan kar zerreciklerinin verdiği korkuyla yola devam ediyoruz.

Yok hayır,  77 Kolej’le yaptığımız Kars gezisini bizim yazmamız haksızlık. Çünkü bunu gezi notları olarak bize gönderen Feyza, o denli  yalın bir şekilde yapmış ki…
Onun notlarından tırnak içinde cümleler alarak yazmak, hem Feyza’ya, hem gezdiğimiz yerlere ve hem de okuyana haksızlık etmek olacak. En iyisi biz Feyza’nın Kars gezisi notlarını virgülüne bile dokunmadan buraya kopyalayalım :
‘’ 16 ŞUBAT PERŞEMBE   18.30
Ankara Garında buluşuluyor, yakışıklı fotoğraf sanatçımız fotoğraflarımızı çekiyor,
Artık bundan sonra her tabelanın yanında fotoğraf çektirmek rutinlerimiz arasında yer alıyor.
Trenimiz saatte yaklaşık 60 km’ye varan bir hızla karla kaplı bozkırın içinde karanlığı yararak ilerliyor.  Yolumuz Serhat Şehri Kars’a doğru..
 Arkadaşlar birbirinden lezzetli yiyecek malzemeleri getirmişler, buna bir de Çelik çiftinin “House Wine” i  eşlik ediyor,  Herkes Arzu’nun soğuk eti ile Edibe’nin aşuresini  paylaşamıyor.
O akşamın bir özelliği var, Nilüfer’in doğum gününü trende kutluyoruz.
Uyku zamanı (mı) Trende uyumak mı uyuyamamak mı ? İşte bütün mesele bu.
Tren hedefine varmak isteyen hamarat ve işgüzar   bir maraton koşucusu gibi....
CUMA
Tren iki tarafı karlar içinde ilerliyor, hafif bir kar yağışı var, tüneller geçiliyor.
Bozkır bir terk edilmişlik duygusu uyandırıyor, yerleşim yerleri çok dağınık,
Tren ıssız vadilerde dev bir yılan gibi kıvrılarak ilerliyor, Fırat’ı besleyen kollardan biri olan Karasu trenimize eşlik ediyor, karla kaplı ağaçlar sis içinde..
Erzurum istasyon binası sanki Dr. Jivago’dan bir kare gibi.
Yolculuk boyunca  scrabble, trivial pursuit oynanıyor, hemen bir briç karesi kuruluyor.  Ama illa ki bol yeme içme ve alkol..
Planlanan saatte Kars’a varıyoruz.  Orhan Pamuk’un “Kar” romanında anlattığı gibi “Dünyanın Bittiği Yer,  kenarda kalmışlık, yoksulluk, kar yağınca şiirsel bir havası var”
Bu Ruslarda 90 sene önce çekip gitmişler, fakat karları bile kürememişler..
Kars doğudaki pek çok il gibi göç veriyor, 1992’de iki il çıkarıyor, Ardahan ve Iğdır, dolayısı ile nüfus, toprak ve bütçeden aldığı payı kaybediyor.
Otelimiz Büyükkale, bircoğumuz dinlenirken bazılarımız Kars’ı keşfediyor, corba içiyor !

CUMARTESİ
Saat 6.00 da uyandırılıyoruz, otelin kahvaltı salonu Kars Kalesi’ne ve onun güneyindeki Havariler Kilisesi (Kümbet Camii)’ne bakıyor.
 ve  7.15’de tekerlekler dönüyor, Ani Harabeleri !
Ani harabeleri Kars’a 48 km, Türkiye Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri
kenarında konumlanan kentin kuruluşu M.Ö. 350-300 yıllarına dayanıyor.

 Ani kenti Kafkasya ve Anadolu’nun birleştiği merkez konumundaymış ve bölgeden ipek yolu geçiyormuş.  Yazılı tarih dönemi Urartularla başlamış
Önce bir kale kenti olarak kurulmuş, ermeni uygarlıklara başkentlik yapmış,
1064’e kadar Bizans egemenliğinde kalmış, ve bu tarihte Selçukluların eline geçmiş.
Ani Ermeni Krallığının başkenti olarak kurulmuş, acaba o nedenle mi Serhat Şehri Kars ?(Serhat başşehir anlamına geliyor)
Şehrin surlarından içeri girerken Selçukluların simgesi olan aslan kabartması ile karşılaşıyoruz.
Büyük Katedral, Selçuklu Hükümdarı Alpaslan’ın Ani’yi fethetmesinden(fetih namazından)sonra Fethiye Camii olarak adlandırılmış, kırmızı renkli tüf taşından
inşa edilmiş, biri kral, ikincisi rahip, üçüncüsü ise halka ayrılmış üç giriş kapısı var.
Aziz Prkitch Kilisesi(Chapel) M.S. 1036’da yapılmış, Büyük katedral’e yakın bir noktada, 1930’lu yıllarda yıldırım düşmesi sonucu yarısı yıkılmış.
Resimli Kilise dönemin zengin tüccarlarından  Tigran Honents tarafından yaptırılmış, duvarlarında Hz. İsa’nın doğumunu tasvir eden  freskler var.
Gagik kilisesi cephe duvarları ve kubbesi tamamen çökmüş,
Ebul Menucehr camii Anadolu’da yapılan ilk Türk camii. Camiden Arpaçay nehrine bakıyoruz, biraz ileride Genç kızlar Manastırının kalıntıları ve onun ötesinde de sisler arasında bir ermeni köyü  görünüyor.
Hamam ve ateş tapınağının kalıntıları da yolumuz üzerinde.
Kafilemiz karlara bata çıka, zaman zaman da karlar üzerine uzanarak! harabeleri geziyor.

Minibüsümüze biniyor, öğle yemeği için “Kamer” Restoran’a doğru yola çıkıyor
Haşıl (kaynamış buğday, yoğurt, tereyağı)
Hangel(bir tür mantı)
Erişte aşı (Yeşil mercimek, erişteden oluşan çorba,)
Pilav üstü kavurma
İrmikli un helvası
Bunun yanı sıra karizmatik,tiyatrocu garsonumuzdan “Alacakaranlık Partisi” yorumu..
Öğleden sonra Sarıkamış’dayız.  Kimimiz salep içti, kimimiz kızak kaydı,bazılarıda telesiyejle dağa çıktı !
Ayrılırken 1914’de Sarıkamış Harekatı’nda donarak ölen Türk askerlerini anmadan geçemedik.
Katherina’nın av köşküne uzaktan şöyle bir bakıp akşam yemeği için Kars’a dönüyoruz.
Akşam  Recep Tayyip Erdoğan’dan Hülya Avşar’a kadar bir çok ünlünün ziyaret ettiği Kazevi’nde kaz yiyoruz.
Saat 20.00’de Karstore’a sıcak şarap içmeye gidiyoruz.   Ruslardan kalan bir bina, (peç denilen ısıtma sistemi var mı diye merak ediyorum)  İki konservatuar öğrencisinin yaptığı  müzik eşliğinde közde patates, kuzine üzerinde pişirilmiş kestane, yer fıstığının tadına bakıyoruz.
Gecenin sürprizi iki aşık geliyor ! Aşıkların atışması çeşitli taşlamalarla sürüyor,
Sıra bahşiş vermeye geliyor, Grubumuzun lideri Oruç’tan bahşişi iletmesini rica ediyor, Oruç aşığın cebine koymaya çalışıyor, Aşık kaçıyor, Oruç etrafı araştırıyor,Tip box var mı diye, sanki Ankuva Mezzaluna’dayız.
Aşıklar sonunda bize Kars’a özgü bir mani aktararak sahneyi terk ediyorlar.
Deh demeden giden at
Sözünü dinleyen evlat(bir yudum su veren evlat)
Bir de özüne uygunsa avrat
Düğünü neylersin?  Gir eğlen, çık eğlen

Deh deyince gitmeyen at
Sözünü dinlemeyen evlat(yüzünü yere baktırırsa evlat)
Bir de bedelsizse avrat(Bir de dirliksiz çıktımı avrat)
Ölümü neylersin ? Gir ağla, çık ağla.

PAZAR
Böylece bir gezinin sonuna daha geldik.
Uçağımıza binmek üzere 6 km uzaklıktaki havaalanına gidiyoruz.
İstanbullularla vedalaşıyoruz. Bir dahaki gezide buluşmak üzere..
Romantik pilotumuzun dediği gibi  “mutluluk gölgeniz olsun” ‘’