XIN CHAO VİETNAM ve KAMBOÇYA
Vietnam’a Varış 13.04.2024
Ho Chi Mihn City’ye 8200 km uçuşla öğleden sonra yerel saatle 5 gibi inmemize rağmen şehirde kutlanan bir festivalden dolayı otelimize oldukça geç varıyoruz. Yorgun olmamıza rağmen yemekten taviz yok, gezi liderimiz bizi açık büfe bir lokantaya götürüyor. Orada gördüğümüz istiridye, Jumbo karides ve kalamarlarla gözümüz dönüyor ama meğerse bu sadece bir başlangıçmış, sonra göreceğimiz ve yiyeceğimiz deniz ürünlerinin yanında gerçekten zayıf kalacak.
Havaalanında otele giderken Vietnam’lı rehberimiz bize ülke ile ilgili ilk bilgileri aktarmaya başlıyor. Ülke yaklaşık 100 milyon nüfuslu bunun 14 milyonu Ho Chi Minh City’de yaşıyor. Ülkede kayıtlı 90 milyon motosiklet ve 10 milyon özel araba var. Trafikte motosikletlerden kelimenin tam anlamıyla geçilmiyor, karşıdan karşıya yaya olarak geçerken üstünlük motosikletlerde, ya aralardan kıvrılarak geçmeye çalışacaksın ya da trafiğin azalmasını dakikalarca bekleyeceksin. Günler ilerledikçe, trafiğe alıştık ve bir Vietnamlı gibi kendimizi motosikletlerin ortasına atmayı öğrendik.
Ülkenin eğitim sistemi Fransız dönemi, sağlık sistemi ise
komünist dönemin etkisinde, çocuklar 3 yaşında zorunlu eğitime başlıyor 3 yaş
tohum, 4 yaş sürgün ve 5 yaş fidan sınıfları 6 yaşında ise ilk okula başlıyor.
5 + 4 + 3 sistemi eğitimden sonra üniversite sınavı var, kazanamayan zorunlu
olarak 2,5 yıl askerlik yapmak zorunda. Özel üniversiteler de var ama çok
pahalı aylık USD 2.000.- ücretli. Özel okul ve hastaneler Amerikan, Fransız,
Avustralyalı yatırımcılar kurmuş. Devletin verdiği hastane hizmetleri ucuz ve
çok verimli imiş, kıskanmadığımızı söyleyemeyiz. Gece olmasına rağmen hava
sıcak ve nemli.
2. Gün 14.04.2024
Yetmeyen uyku ile kalkış ve 7:30 tekerlek döndü. Hedef My Tho kasabası ve Mekong deltasında kayıklarla yerleşim olan bir adaya gidiyoruz. Mekong Nehri, Tibet, Laos, Thailand, Mynmar ve Kamboçya’dan geçerek Vietnam’da denize kavuşuyor. Tekneler 4’er kişilik, fantastik görüntüler içinde deltada ilerliyoruz, hava gerçekten sıcak, tekne herkese şapka dağıtıyor, o derece yani.
Adaya indikten sonra polen,
(ballı polenli çay), kakao ve çikolata üretimlerini görüp tadımlar yaptık,
üretim yerlerinden birinde kafes içinde hayatımın en büyük 2 piton yılanını
gördüm ve kafeste oldukları için az da olsa rahatladım J Burada ekzotik meyvelarla karşılaşmaya
başlıyoruz, muzu tanıyoruz da diğerleri genelde oldukça yabancı papaya, ejder
meyvası, mango, ananas, liçi, taze Hindistan cevizi, çarkıfelek (!) aman dikkat
insanı fena yapıyor.
Oradan bambu üretimi ve satışı yapılan bir yere gittik, bambunun pamuktan 4 kat daha fazla su emdiğini öğrendik ve bambudan üretilmiş mutfak bezinden, havluya, iç çamaşırından şapka gömlek elbiseye kadar çok çeşitli ürünler gördük. Gezi liderimizin tüm isyanlarına karşı hayli de alışveriş yaptık
Öğleden sonra Ho Chi Minh City’de serbest zaman verildi,
peki biz ne yaptık ? Ben Than Market’e gidip alışveriş yaptık. Burası bizim
kapalı çarşıya benziyor ama sadece kıyafet, ayakkabı ve yiyecek var. Vietnam
üretimi olan ünlü markaların hepsini bulabiliyorsunuz, yine çok kalabalık ve
çok sıcak, görmeye değer ama. Akşam tavsiye edilen bir restorana gittik ama
maalesef yer olmayınca en bildiğimiz yer olan bir gece önceki deniz ürünleri
restoranına bir kez daha gittik.
Bu gün otelimizden ayrılıyoruz. 7:15 tekerlek döndü ve Vietnam’a gidip de görmeden dönülemeyecek Cu Chi tünellerine gidiyoruz. Anlatıldığında bile insanın tüylerini diken diken eden, bizim Vietnam Savaşı, Vietnam’lıların ise Amerikan Savaşı dedikleri dönemde yaşanılan bir nevi yer altı şehri.
Fransızlar kolonileri olan Vietnam’a 1945’te
bağımsızlıklarını veriyor ve Çin(Kuzey Kore - Sovyet desteği) ile Amerika’nın oyun alanına dönüyor ülke.
1954 yılında Kuzey ve Güney Vietnam ayrılıyor ve 1956 – 1975 yılları arasında
iç savaş sürüyor.
Cu Chi tünelleri 200 km uzunluğunda ve 16.000 kişinin yaşadığı bir yeraltı şehri, kreşinden, hastanesine, sinemasına kadar yaşam için gerekli her şey var. Mutfaklardan çıkacak olan dumanın havalandırılması sabah sisini bekleyerek yapılıyormuş belli olmaması için. Sadece hamaklarda yatılıyormuş çünkü çok fazla sürüngen ve akrep olduğu için, bir de Amerikalıların attığı sismik bombalarda daha az etkilenmek için. İnsan aklının zor aldığı çözümler geliştirilmiş havalandırma, su baskını, gibi çeşitli yaşamsal gereksinimler için. Bunu yanında savaş bölgesinde Amerikalı askerler için kurulmuş tuzakları görünce dehşete düşüyoruz. Çin işkencesi tam bu tuzaklarda kendini gösteriyor, amaç öldürmek değil ağır yaralayıp, yaralananın taşınması ile birlikte 3 askeri saf dışı etmek. Metrekareye atılan bombaları ve sayısını görünce savaşın ve Amerika’lıların ne kadar acımasız olduğunu birkez daha görüyoruz ve dehşet içinde buradan ayrılıyoruz. 20 yıl yani nerdeyse bir nesilin bu şartlarda yaşadığı ve özgürlükleri için tüm zorluklara katlanmış olan Vietnam halkını saygı ile yad ediyoruz.
Kamboçya’ya geçmek için geldiğimiz havaalanında duygularımız
halen ağır basmasına rağmen yeni bir ülkeye gidecek olmanın heyecanı da var.
Uçak 38 kişilik pervaneli. En son yıllar
önce Bodrum Imsık havaalanına bu tip bir uçakla uçmuştum. Uçağımızı Siem Riep’te bizi tüm gezi boyunca
en sevimli bulduğumuz rehber Len Onn karşılıyor. Güler yüzlü, çok bilgili ve
sevimli. Rehberimiz hemen uyarıyor,
Ejder Yılı başlaması kutlamaları var, sakın dışarı çıkmayın, herkes birbirini
ıslatır size de acımazlar ıslatırlar ve trafik korkunç diye. Sanki bu uyarıyı
anlamamışız gibi aramızdaki gençler derhal birer tuktuk kiralayıp kasabanın
merkezine gidip her taraflarına kadar ıslanıp döndüler.
Otele gelirken rehberimiz Kamboçya’nın 16 milyon nüfusu
olduğun %80’nin çiftçi olduğu, gelirlerinin kauçuk, biber, pirinç turizm ve
tekstilden oluştuğunu, 440 km. Sahil şeridine sahip olduğunu din olarak da
Budist, Hristiyan ve doğaya inanlardan oluştuğunu söyledi.
4. Gün 16.04.2025
Gezimizin , en sıcak, en nemli ve en zorlayan bölümü olmasına rağmen, beni büyüleyen bir gün oldu Siem Riep’ten tapınaklar şehrini ziyaret gittiğimiz gün. Çok sıcak olacağını öngören sevgili liderimiz 07:00’de tekerlek döner dedi, zaten 5-6 km ilerde olan tapınaklar alanına 7:30 gibi varmış olsak da, sıcak bastırmıştı bile.
İlk olarak Angkor Wat tapınağını görüyoruz uzaktan ve
büyüleniyoruz. Güneş arkasından çıkarken önündeki gölde olağanüstü bir
yansıması var, kendimizi göle bakmaktan alamıyoruz ama hava sıcak gezilecek çok
yer var.
Angkor Wat Kmer mimarisi ile yapılmış, tanrıların yaşadığı
inanılan Meru Dağı şeklinde kubbelerden oluşuyor. Dünyada bayrağında yapı olan
tek ülke Kamboçya, tabii ki bayrakta Angkor Wat simgeleniyor. İçindeki
rölyefler çok çarpıcı, Hint mitolojisinden betimlemeler var, burası Vişnu adına
yapılan bir Hindu tapınağı iken, daha sonra Budist tapınağına çevrilmiş.
Aklımız burada kalarak, ve hava iyice ısınmadan Bayon
Tapınağını da görüyoruz, burada hemen her kubbe veya kulenin dört bir tarafında
değişik yüz figürleri var.
En sonuncu ve artık sıcaktan ve nemden bayılmak üzere iken Ta Prohm Tapınağına gidiyoruz ki, doğanın gücü bize tam bir görsel şölen sunuyor. 16 yy civarında terkedilmiş bu tapınağı ağaçlar devralmış. Ama ne ağaçlar, taşları yerlerinden oynatan köklerle, ve tapınağa adeta çatı yapacak kadar uzamış dev gövdelerle çok ama çok görkemli duruyorlar. Ağaçların incir ve banyan ağaçları olduğunu öğreniyoruz.
Tüm bunların Unesco Dünya Mirasında olduğunu da eklemem
lazım.
Aklımızı bıraktığımız bu bölge yani tapınaklar bölgesi 400 kilometre kare alana yayılıyor, yani normalde en az 7-8 günde gezilebilecek bir alan, ama bu sıcakta bize 3 tanesini gezmek yetiyor da artıyor bile.
Akşam ise Kamboçya yerel kültürü ve Kraliyet Balesinden esinlenmiş Aspara dansının olduğu yine olağanüstü bir dans gösterisine gidiyoruz.
Beni bu gezide en büyüleyen gün
sona eriyor.
5. gün 17.04.2024
Bugün uyumamıza biraz izin var,
tekerlek 10.30’da döndü ve biz tekrar Vietnam Da Nang’a uçuyoruz. Oradan masal
şehir Hoi An’a geçiyoruz.
Da Nang Vietnam savaşı döneminde Amerikalıların denizaltı üssü imiş, yine Amerikalıların liman olarak kullandıkları bir körfezde de öğlen yemeği yiyoruz. Yine gençlerimiz ayaklarını da olsa Pasifik okyanusuna sokmadan edemiyorlar
Hoi An gerçekten anlatılmaktan
ziyade görsel bir şölen gibi görülmesi gereken bir yer. Burada bilhassa gece
bir renk cümbüşü var, ortasından geçen nehrin üzerinde fenerlerle süslenmiş
kayıklara binip, yine rengarenk kutucuklarla dilek mumu bırakabiliyorsunuz
nehre, her tarafta renkli fenerler, nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Buranın
bizim için en güzel yanı, ihtiyacımız olan kıyafetleri %100 keten ve tam
üzerimize göre diktirmek oldu. Akşam üzeri kumaş beğenip ölçü verdik ertesi gün
tam üzerimize göre olan kıyafetleri teslim aldık. Aklı alır gibi değil ama
burada Blue Eyes Dikimevi Linda hanımdan söz etmeden geçemeyeceğim :)
6. gün 18.04.2025
Bugün şehrin geleneksel evlerini ziyaret ettik, ve ipek imalathanesine gittik.
Bir kozadan 1 kilometre ipek
ipliği çıktığını burada öğrendim. Yiyecekler yine olağanüstü güzel ve
Türkiye’ye göre çok ucuz, bunca deniz mahsulü ve kabuklu yiyoruz ve alerji olma
korkusuna yenilmeden yemeye devam ediyoruz. Hoi An’ın da Unesco Dünya Mirası Listesinde olduğunu hatırlatayım.
7.gün 19.04.2024
Bugün Hue’ye hareket ediyoruz,
zigzag yol denilince korkmuştuk ama gayet rahat bir otobüs yolculuğu ile
geliyoruz Hue’ye.
Hue eski kraliyet başkenti,
komünizm döneminde başkent Hanoi’ye taşınmış, nüfusu 1,5 milyon ve bunun %10’u
da kraliyet ailesi mensupları. Kıyafetlerinden ayırt edilebiliyor bu elit
kesim. İlk olarak Kraliyet sarayına gidiyoruz, saray dediğimiz adeta bir şehir,
gezmek için gezi liderimiz bizlere acıyor ve tuktuk kiralıyor sağolsun. imparator Minh Mang mozolesi, hani yüzlerce
eşi olup da, gecede 5 eşiyle yatıp 3’ünü hamile bırakan imparator. Erkek
arkadaşlar bu mozolenin böyle bir adam için az bile olduğunu söylediler ama
bilemem artık 😊
Diğer bir görkemli yapı ise Khai Dihn mozolesi, Yasak Şehrin kalıntıları arasında da gezerek çıkıyoruz kraliyet şehrinden. Artık çok sıcak ve nemli demeyi bıraktım, çünkü her yer öyle, nem ve yürüyüş çok yoruyor biz yaştakileri.
Yemekten sonra Parfüm nehrinde tekne ile geziyoruz. Adını,
sonbaharda bahçelerden nehre düşen çiçeklerin oluşturduğu çiçek kokularından
almış. Biz gezerken öyle bir koku yoktu maalesef.
Buradan
Thien Mu Pagodasını ziyaret ediyoruz, şehrin bir nevi sembolu 7 katlı bir yapı,
sadece ilk katına çıkılabiliyor, içerisi Budha heykelleri ve sunaklarla dolu.
Yine içinde bulunan 3 tonluk çan, söylendiğine göre 10 km uzaktan
duyulabiliyormuş.
8. gün 20.04.2024
Sabah erkenden Hanoi’ye uçuyoruz,
ve bizi gerçekten engin bilgisi ve güler yüzü ile kendini sevdiren Vietnam’lı
rehberimiz Nguyen Cüu Nam karşılıyor.
Günlerden Cumartesi dolayısı ile Ho Chi Minh mozolesi önünde gerçekten dehşete düşürecek bir kuyruk var. Bu sıcakta güneş altında beklemeyi kimse istemiyor ve mozoleye girişi pas geçiyoruz. İçim acıyor, sanki Ankara’ya gidip Anıtkabir’e gitmemek gibi geliyor bana, ama tur liderimiz bunu telafi ediyor ve öğlen tatili zaman hiç olmazsa mozolenin bahçesine girebiliyoruz.
Başkanlık
sarayı ve One Pillar Pagoda’yı geziyoruz. Adını tek taş sütün üzerine ahşap
lotus şeklinde yapılmış olmasından almış ve Fransızlar 1954’te ülkeyi terk
ederken, burayı da yerle bir edip gitmişler. Sonradan tekrar restore edilmiş.
Temple of Litrature diğer adı ile Temple of Confucius, 1070’de Li Hanedanı oğlu için yaptırmış ve 6 yıl sonra halka açmış. Konfüçyus etkisi ile 1954 yılına kadar sadece erkek öğrenciler kabul edilmiş. Bu tarihte Ho Chi Minh kız öğrencilerin girmesine de izin vermiş. Vietnam’ın ilk üniversitesi ve 1070 yılından beri 2 sınav ile alıyor öğrencilerini, biraz bizim medreselere benzettik biz. 5 bölümden oluşuyor, ilk üçü ejderin kafası, ciğeri ve kalbi, 4. Bölüm 1076 yılında yapılmış adı Konfüçyus, 5. Bölüm ise öğrencilerin eğitim yeri. İlk 3 sanırım meditasyon ve konsantrasyon arttırıcı eylemlerin yapıldığı bölüm. Konfüçyus 3 değere saygı istemiş ;
Krala – Öğretmene – Anne babaya
Pagoda ve Tapınak arasındaki farkı
burada öğrendim. Pagoda tanrılara, tapınak atalara şükranları ilettikleri
yapılar. Reenkarnasyona inanıldığı için tapınaklara yemek et ve içki sunuluyor,
pagodalar da ise tütsü yakılıyor.
Fransız stili inşa edilmiş opera binasını da görüp, Su
Kuklası Tiyatrosuna gidiyoruz. Akşam tur liderimiz hepimize büyük bir sürpriz
yapıp bizi açık büfe deniz ürünleri lokantasına götürüyor, işte bu da
anlatılmaz ancak gidilir ve yenilir. Aklınıza gelebilecek her kabuklu, sushi,
tüm deniz ürünleri görsel bir şölen halinde önümüzde. Et de var ama bakan yok.
9. gün 21.04.2024
Yine tekerlek 07.30’de dönüyor L Ninh Binh hareket, yolda
Quang Phu Cau köyüne uğruyoruz, tüm köy tütsü üretimi için adeta iş bölümü
yapmış, tütsülerin üzerine yapıştırılan bambu çubukların renklendirilmesi
akıllara ziyan, şahane fotoğraflar çekiyoruz.
Buradan Bai Dihn Pagoda’ya, Vietnam’daki en büyük Budist Tapınak kompleksi imiş. İki bölümden oluşuyor, eski ve yeni tapınaklar, yeni deyince gerçekten yeni yani 2003’te başlanıp 2010 bitirilmiş. Biz galiba artık pagoda görmekten ya da sıcak ve nemden usanmışız, sadece eski tapınağı geziyoruz, bazı arkadaşlarımız 3 Budha olarak bir ağaç altında oturup bizi bekliyorlar
BuradanTam Coc nehrinde geleneksel kayıklara binip pirinç tarlaları ve mağaralardan geçen güzel bir gezinti yapıyoruz. Burada kayıkların küreklerini ayaklarıyla çekmeleri bizi şaşırtıyor, kürekçiler genelde kadın.
Ninh Binh Legend Hotel’e geldiğimizde pestilimiz çıkmış
durumda, fakat otelimiz çok güzel, çevresinde Vietnam’lı zenginlerin
kendileri için yaptırdıkları olağanüstü ihtişamlı evleri görüyoruz. Burada da
para ve görgü denkleminin nasıl ters işlediğinin ispatı var yani.
Otelimiz şahane, roof bar, odalar, restoran, tek kusur
güzelim banyo ve tuvaletlere yapılmış olan plastik kapılar, şaşırıyoruz.
10. gün 22.04.2024
Gezimizin sonuna yaklaşıyoruz artık, uyumamıza izin veriyor liderimiz (J), ve Halong Bay yola çıkıyoruz. Burası King Kong filminin de çekildiği yer imiş, 2000’e yakın adası olan bir körfez, Dünya Mirası’na girmiş ama 2021’de çıkarılmış temizliğe önem verilmediği için, bir doğa harikası ama gerçekten deniz üstünde yüzen plastikleri görünce insanın içi acıyor. Şekline göre isim almış kalker dikitler (adalar) arası geziyoruz. Halong Bay’de yine küçük teknelerle bir gezinti yapıyoruz.
Öğlen yemeği yiyoruz,
akşam üstü ise liderimiz sevgili Temel’in yaş günün kutluyoruz. Yaş günü
kutlaması için daha olağanüstü bir yer olabilir mi? Sağolsun Ebru’muz.
Tüm bu yemeklerin üzerine akşam yemeğini hiç birimiz
yiyemiyoruz ve tüm yemekler atılıyor, çok üzücü. Gece güvertede Bolivya’lı yeni
evli bir çifte biz Türkler damat halayı çekiyoruz inanır mısınız?
Teknede geceliyoruz.
11. gün 23.04.2024
Sabah teknede yapılan aktivitelere en azından biz
kalkamıyoruz, ama genç arkadaşların hepsi, hem Tai Chi dersine, hem de
adalardan birinde trekking ve yüzmeye katılıyorlar.
Kahvaltıdan sonra otobüsümüze binip Hanoi’ye dönüyoruz, 2-3
saatlik serbest zamandan sonra havaalanı ve Istanbul’a uçmak üzere uçağımıza
biniyoruz.
Buraya kadar okuyanlar, bir günü atladığımı görmüş olacak,
ama ben hangi günü atladığımı bilemedim, sanırım bunu Temel bize söyleyecektir.
Her şey için Temel ve Ebru’ya tekrar teşekkür ediyoruz.
Otobüs seyahatlerinde rehberlerimizin anlattıklarını kısaca özetlersem ;
Kamboçyalı rehberimiz 1979 doğumlu olduğunu biliyor ama
doğum tarihini bilmiyor, çünkü Kızıl Kmerler okur yazar olan herkesi
öldürüyorlarmış, dolayısı ile kimse çocuğunu nüfusa kayıt ettirmemiş bir dönem.
Yaklaşık bir nesil ya okur yazar olmadan ya da öyleymiş gibi rol yaparak
hayatta kalmaya çalışmış. 1953’te Fransızların ülkeden çekilmesinden sonra
başlayan iç savaş, ülkeye Rus, Çin ve Amerika’lıların müdahalesi ile 1975’
kadar sürüyor, Amerika çekilince Kızıl Kmerler 4 yıl daha soykırım
gerçekleştiriyor. 1991 yılında Kamboçya – Vietnam savaşı bitince, 1997’ye kadar
karışıklık içinde olan Kamboçya’da, silahlı çatışmalar sonucu Kamboçya Halk
Partisi yönetimi ele aldı. Şu anda Demokratik Otokrasi var ülkede, seçimler
serbestçe yapılıyor, aday tek.
Bu arada rehberimiz Ta Prohm Temple’a , Tom Riader Temple,
(Film orada çekilmiş) hatta Angelina Jolie Temple dendiğini, ve Angelina Jolie Kamboçya’ya
geldiğinde kendisinin karşıladığını söyledi.
Vietnamlı
rehberimizden ise, 1954 yılında Fransızların ülkeyi terk etmesinden 2
yıl sonra 1956’da başarısız bir seçim yapıldığını, sonra Amerikalıların gelip
bizim Vietnam onların ise Amerika savaşı dediği savaşın başladığını bir sonraki
seçimin 1975’te yapılabildiğini söyledi.
1979 ise Çin destekli Kızıl Kmerler ile savaş başlamış, Çin sınır savaşı
denmiş yaklaşık 20.000 Vietnam’lı bu savaşta ölmüş, ateşkese rağmen 1993
itibarı ile huzura kavuşulmuş.
Orta Vietnam’da ölü
normal bir mezara defnediliyor, 3 yıl bekleniyor, sonra gece mezar kazılıp
kemikler gösterişli bir mezara naklediliyor, içine hediyeler konularak. Gece
çünkü güneş reenkarnasyona engel olabilir.
1975-1986 arası herkes mutlu imiş herkes çalışıyor
görünüyormuş ve karşılığında kupon alıyormuş, ama insanoğlu işte 80’den sonra
bakmış az çalışan da çok çalışan da aynı kuponu alıyor, tembellik başlamış
işler tavsamış ve ekonomi çöküşe doğru gitmiş.
1986’da kuponlar kesilmiş ve herkes çalıştığı kadar para
almaya başlamış, açık ekonomiye geçilmiş, enflasyon %700’e varmış. 1990 itibarı
ile toparlamış ve 2000’lerde iyiye gitmeye başlamış. Son 20 yılda hızla büyüme
kaydedilmiş. Gerçekten de yapılarda, otoyollarda, ticarette nasıl geliştiği
görülüyor ve kim ne derse desin, uzak doğu gümbür gümbür geliyor.
Bu düğünlerden sonra gençler 2-3 sene borçları ödemek için çalışmak zorunda kalıyorlarmış.
Bir de Vietnamca imlanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.