27 Aralık 2011 Salı

15.12.2011 İlter aldı kalemi eline Cape Horn

Puerto Montt’dan sonra Güney Amerika’nın en güneyine dünya haritalarında hiç görülmeyen fiyortlar ve kanlar arasında ilerliyorduk. Kanallar öylesine güzel manzaralar oluşturuyor ki, kelimelerle anlatılamaz. 220 metrelik gemimizin su altında kalan kısmının derinliği en az 8-12 metre olmalı. Buna rağmen bazen bir adaya sadece 20 metre uzaklıktan geçiyoruz.
Dağların kuzeye bakan yamaçları bize Karadeniz’in kıyılarını anımsatıyor. Güneye bakan yamaçlarındaysa hala erimemiş kar var. Manzara bu denli gerçeküstü olunca gaza geliyor insan.
Nilüfer’e diyorum ki ; Sevgili, gel günlük yürüyüşlerimizi spor salonu yerine 6.kat güvertesinde açık hava parkurunda yapalım. Başlıyoruz kutup rüzgarına rağmen yürümeye. Yürüyüşümüzün her turunda ve hatta her adımda değişen görüntüler, mest ediyor bizi. Yazmışlar oraya ‘’4 tur = 1 mil’’ diye. Hesabımızca bizim 12 tur yürümemiz lazım ve yürüyoruz.

Istanbul’dan Istanbul’a 31820 km, tamam 17 gün için akla ziyan bir mesafe ama yaşadıklarımıza değer.
Dünya haritasının en güneyine indik. En güney’e çünkü Antarktika’nın tam Güney Kutbunda olduğunu düşünürsek, ondan sonraki ilk kara parçası olan Cape Horn denen kayalık adalara kadar indik bugün. Sabah saat 07:00 civarında ‘’aha burası Cape Horn’’ diyen anonsu duyan yolcuların cümlesiyle güvertelere seyirttik. Her zaman olduğu gibi herkesin elinde bir fotoğraf makinesi var. Bir o yana bir bu yana gidip fotoğraf çekiyoruz.
O kayalıkların neresi ‘’burun’’ hiç anlamadım ama, durduk yerde arıza çıkarıp da ‘’nerden bilecez burasının Cape Horn olduğunu ağa?’’ demedim. Oldum olası uyumlu insanımdır. Uyumluyum dedim de aklıma geldi. Benim bu dillere destan olması gereken mazlum ve uyumluluğumun çevremde neden bir türlü kabul görmediğini hiç anlamış değilim. Hele hele, Punta Arenas da tüm sürünün gittiği yönün tersine giden o penguene bakıp da Nilüfer’in ‘’ aaa bak, bu da penguen İlter’’ demesine de bir anlam veremedim. Neyse bugüne dönelim yoksa geçmişle ilgili yazacak çok şey var.

Arjantin’e ait Ushuaia’daki rehberimiz olan yerden bitme sevimli hatunun demesine göre o gün yıllardır olmadığı kadar sıcakmış. Sıcak dediysek en çok 15 derece filan. Bu arada Ushuaia da vergi mergi de yok, anlayacağın cennet. Arjantin insanları orada yaşatmaya teşvik için inanılmaz teşvikler uyguluyormuş.
Hepsi bir yana ama Milli Park ilan ettikleri bir ağaçlık alanı ve koyları nasıl ballandıra ballandıra satıyorlar anlatamam. Kayın ağacının dünyada deniz seviyesindeki tek ormanı imiş. Tamam ama hepsi bu!! Bir de Beagle kanalının ortasında bir adadaki ‘’Deniz Aslanları’’ Bu iki unsuru tam 6 saatlik özel bir turla satıyorlar, turun hediyesi kişi başı 159.- USD, yersen…
Bak gene lafı dağıttım bu güne dönüyorum. Hatunefendiyle Güney amerika’nın  güneyinde en çok dikkatimizi çeken şeylerden biri gökyüzünün ’’tuhaf’’ mavisi ile güneşin ‘’buzlu’’ ışığı oldu.
Gemimizin geveze ve sevimli kaptanı (ki ben kendisinin boyu, posu ve sevimliliğini sevgili dostumuz Prof.Dr.Zafer Dursunkaya’ya çok benzettim) bize çok şanslı olduğumuzu çünkü Cape Horn’da rüzgar hızının ortalamasının 10 bofor olduğunu söylüyor. Hatta geçen tura rüzgar hızı 100 km/hr aştığından Cape Horn etrafında dönememişler. !.. Neyse biz döndük de başımı göğe erdi.
Denizci geleneğine göre Cape Horn’u bir defa geçen denizcinin sol kulağına altın küpe takma hakkı olurmuş.  Bu sol kulağa altın küpe takmanın bir anlamı ‘’ben bu denli zor bir işi başardım’’ olduğu kadar diğer anlamı da ‘’bu denli luzumsuz tehlikeyi bir daha üstlenmeyeceğim, kulağıma küpe olsun’’ olabilir.
Belki daha sonra tekrar yazarım ama  G.Amerika’da gemi turuna niyetlenenlere bazı tavsiyelerim var :
1)     Karınızın ‘’Antarktika’ya gemiyle sadece bir günlük mesafeye kadar yaklaşacağız’’ diye yünlü iç çamaşırı (namı diğer paçalı don) götürmesine engel olun çünkü en soğuk 10 derece gördük.
2)     Karınızın dört çift ayakkabıyı oralara taşımasına engel olmayın çünkü gerçekten gemide gerekiyor. Formal gece dedikleri takım elbise kravatlı geceler bir yana bazen iki gün denizde olunduğundan mecbur gittiğini fitness salonunda spor ayakkabınız yoksa ‘’zor bir görüntü’’ oluşturuyorsunuz.
3)     Deni tutanlar ile gemiden korkanlara (ki ben bu korkma kısmını hiç anlamıyorumJ) bu seyahate çıkmayın. Aralık – Ocak ayları bu cruise için en uygun tarihler olmasına rağmen sallıyor hocam. Gemi dediğin şey ne kadar büyük olursa olsun okyanustan buyük değil ve sallıyor.
4)     Belki en önemlisi de bu gem turuna ‘’konuşabildiklerinizle’’ çıkın, yoksa kudurursunuz sanırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder