26 Aralık 2011 Pazartesi

VALPARAISO'YA GİDİYORUZ 07.12.2011

Sabah yine 04:30’da uyanıyoruz. Hani bizim saatle 09:30 ya onun için. Biraz daha yatakta debelenip kalkıyoruz, toparlanıp kahvaltı ve 09:00’da bizi bir önceki transferimizi yapan şöför tarafından bulan, rehberimiz LEONARDO CUZMAN ve şöför dediği, esasında sonradan öğreniyoruz ki o da Portekizce rehbermiş, GİGERMO tarafından alınıyoruz otelden.
Valparaiso’ya yola çıkıyoruz. Meğerse 8 aralık ‘’Immaculate Conception Virgin Day’’miş.  Santiago’ya 90 km. Valparaiso’ya 30 km. uzaklıkta, yani yolumuzun üstündeki kiliseye, adak yerine getirme günü.
‘’O’’ kilisede dua edip adak adarsanız (adak: 1 – 3 – 5 – 10 yıl veya ömür boyu Santiago’dan kiliseye yürümek) ve duanız kabul olursa, yürüyorsunuz. Yolda neler görmedik ki… Yürüyenler, bisikletliler, atlılar, bebek arabasında yürütülenler veee koltuk değnekleri ile yürüyenler. 90 km. ve koltuk değnekleri..





Yollardan bengonviller görüyoruz, iklimi siz düşününJ bizdeki köylüye burada HUASO deniyor.
İlk karşımıza çıkan vadi, Curacavi vadisi. Limon, avokado, domates badem yani Akdeniz’de olan her şey yetişiyor.
İkinci vadi ise Casablanca, sadece üzüm bağları var. Şili’nin en iyi beyaz şarapları bu vadiden çıkarmış. Toplam 3 üzüm üreten vadi var, Casablanca, St.Antonio ve Eleyda.
Casablanca 1980’e kadar sadece hayvancılık yapılan bir vadi iken, Koncentoro ailesi araziler satın alıp üzüm ekimine başlamış. Şu anda yılda 250 mio USD ihracatları varmış.
Üzüm Şili’ye 1551 yılında Cizvitler tarafından ayinlerde kullanılmak üzere getirilmiş.
Orijini Fransa’da olan (bir hastalık yüzünden de Fransa’da yok olmuş olan) KARMERE tipi üzüm, 1994 yılına kadar Şili’de Merlot zannedilip, öyle üretilip satılmış. Fransa’dan gelen bir üzüm/şarap uzmanı bunu keşfedince, Şili’liler üzüme sahip çıkmışlar, zira artık dünyada, sadece burada yetişiyor. (Tadı da hiç fena değil haniJ)
Yolda sohbet ederken, Türkiye’de takdirle izlediğim (parasız eğitim için 7 aydır savaş veren, Eğitim Bakanı’nın istifasını sağlayan)  öğrenci başkanı şahane güzel kız Camila VALLEJOS’un bir gün önce ‘’ileri demokratik’’ bir şekilde düşürüldüğünü yerine boş bir oğlan getirildiğini öğrenip üzülüyorum. Eğitim sorunu burada da aynen bizim ki gibi.
Valparaiso’ya varıyoruz. TANGUS yani Kızılderililer zamanı adı GİNTİL imiş. İspanyollar 1541’de geldiklerinde Valparaiso (Valley of Paradise) demişler.
Ispanyollara karşı bağımsızlık savaşını da Bernardo O’Higgins adında bir İrlanda’lı başlatmış iyi mi??(1881)
Renk cümbüşü olan Valparaiso 42 tepeden oluşuyor, 14 adet asansör teleferik şehrin içinde aşağı yukarı çalışıyor.



Mezarlığı bile bir tepenin üstü. Valparaiso ve Santiago’nun zenginlerinin yazlık yeri sayılan Vine del Mar ise Valparaiso’nun az dışında. Deniz kenarında şato gibi bir binanın önünde ‘’ARAB UNION’’ yazısını görmek bizi şaşırtıyor. Ama Araplar çok zengin ve güçlü bu ülkede.
Bir zamanlar sahili çok güzel olan, korunaklı bir koymuş ama Şili’nin 2. Büyük limanı olması ve TOKİ’nin burada da hizmet vermesi görüntüyü bir hayli bozuyor.
Otelimiz şahane ‘’Leonardo da Vinci’’ butik otel. Ev gibi. 





Turistik bölgede. Turistik bölge avuç içi kadar olsa da yokuşlar merdivenler insanı çok yoruyor. Evler rengarenk, bu kadar renkli bir yer görmemiştim hayatımda, kırmızı, mor, yeşil, mavi evler.. Yürüyerek geziyoruz, uğradığımız bir dükkanda da Türk olduğumuzu öğrenen tezgahtar bana dokunuyor, hayatında ilk defa Türk görmüş J. Güzel bir restoranda yemek yiyoruz adı yine ‘’Conception’’ . Okyanus balıkları ve beyaz şarap. İtiraf edelim ki bizim balıkların tadının yanına yanaşamaz bu balıklar. Ve daha fazla dayanamayıp uyuyoruz.

















Valparaiso da çektiğimiz diğer fotoğraflar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder