28 Aralık 2011 Çarşamba

19.12.2011 MONTEVIDEO / URUGUAY

Güney Amerika’da huyum değişti ya, sabahın 06:30’unda kalktım. Tabii ki tüm dikkatime rağmen,  Nilüfer’i uyandırmaya her zamanki gibi muvaffak oldum. Spor salonunu el yordamı ile bulup, bandın üzerine çıktım ve başladım yürümeye. Montevideo’ya yaklaşıyoruz…
Nilüfer 3 gündür hasta olduğundan bu yürüyüşlere gelemiyor. USHUAIA’den Cape Horn’a giden kanallarda, benim ısrarımla yapılan 6. Güvertedeki açık hava yürüyüşü, ve sonrasında geminin facebook’taki sayfasından tanıştığımız Harrold Angus’un Gülme Yogası (Laughter Yoga) etkinliğinde fena rüzgar yemişiz. Bir de Falkland rüzgarlarını yediğimizden, ikimiz de hasta olduk.  Rüzgar dediğim de, bizim ılık rüzgarı değil, Antarktika’dan gelen rüzgar. Ben daha çabuk atlattım ama Nilüfer hala pek iyi değil.
Uruguay ülke nüfusu 3 milyon, bunun neredeyse yarısı başkent Montediveo’da oturuyor. 1811 yılına kadar Uruguay, Arjantin’in bir bölgesi imiş. Nedense ayrılmak istemişler ve anlaşarak ayrılmışlar. Yani neredeyse 200 yıldır bağımsızlar. Parlamentoları 99 milletvekili ve 30 senatörden oluşuyor.

Bugün, sıcaklık  26 derece celsıus ve nem yüksek. Nem dedim de, haritaya bakarsanız, Montevideo deniz kıyısında, ama gerçekte bizim deniz zannettiğimiz büyük bir nehrin denize döküldüğü nokta. Bu nedenle, Uruguay’lılar, oradan deniz diye değil nehir diye söz ediyorlar. Gerçekten de çamur rengi suyu ile bu nehirde ilerlemek ve limana gelmek isteyen gemiler, belli bir kanalı izleyerek ve kılavuz kaptanla bunu başarabiliyor. Aralık ayında, ağaçlar çiçek dönemini tamamlamış, meyveye durmuşlar. Yeşilin hakim olması şaşırtıcı değil, çünkü arkasında yağmur ormanları var. Bize  Gerçekten de çamur rengi suyu ile bu nehirde ilerlemek ve limana gelmek isteyen gemiler, belli bir kanalı izleyerek ve kılavuz kaptanla bunu başarabiliyor. Aralık ayında, ağaçlar çiçek dönemini tamamlamış, meyveye durmuşlar. Yeşilin hakim olması şaşırtıcı değil, çünkü arkasında yağmur ormanları var. Bize yaşanabilir, şirin ve güzel geldi. Şehrin ortasından geçen nehrin sürükleyip biriktirdiği poşet, çöp ve pet şişeler ise, kötü görüntüydü.
Uruguay’da alkollü içkiler üzerinde bizimkine benzer aşırı vergi var. Montevideo’nun ‘’Mont’’ Mountain’dan geliyormuş. Yani ‘’dağ’’  Dağ dedikleri de, aynen Paris’in Ressamlar Tepesi gibi en çok 200 metre yüksekliğindeki bir tepe, kalan her yer dümdüz. Topoğrafyaya baktığınızda, ilk tsunamide Montevideo’nun yok olacağını düşünürsünüz. Ama rehber hanımın söylediğine göre, burada ne deprem, ne büyük fırtınalar ne de tsunami hiç görülmemiş. Limana gelmek için geminin kullandığı kanalın derinliği 40 feet yani 13 -14 metre görülüyor. Son derece tehlikeli bir sığlık. Ama limanın büyüklüğünün, bizim en büyük limanımızın 4-5 katı olduğunu söylüyor Nilüfer.
Yerel restoranlar şaşırtıcı derecede bizim ocak başı restoranlarımıza benziyor.
Paris’e götürülüp, sirklerde gösteri malzemesi olarak kullanılan son yerli ailesinin heykelini şehrin ortasında görebiliyoruz.
Montevideo ; parkta tango...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder